Wednesday, September 1, 2010

Damlalar her yerde

Evet, hepsini içmek serbest hatta kendi sıvınızda dahil. Olur ya kurak bir yerde mahsur kalarsınız diye Les Stroud’un Kalahari çölündeki bölümünü izleyebilirsiniz ya da burda kalıp okumaya devam ederek kendinize banyo yaparken soracak yeni sorular edinebilirsiniz.

Duş almaktan söz ediyoruz ya, ilk soru şöyle belirdi: sıcak bir duşta, pek bir havalandırması olmayan bir odanın içinde, yukarıya lamba tarafına doğru bakınca havada asılı danseden bir sürü parçacık göze çarpıyor. Gerçektende havada asılı duran parçacıklar, üfleyince bile uçuşuveriyorlar. Soruyorum, bu parçacıklar ne ölçüde aktifleşmiş? İçerideki ortam hangi oranda neme doymuştur? Sonraki soru bir şekilde banyo duvarına ya da perdesine sıçramış parçacıkların büyümesini, süzülüşünü ve diğerlerine karışıp akıp kaybolmasını izlerken aklıma geliyor. Çok sayıda küçük damlacık ve az sayıda büyük parçacık. Gamma ve Marshall-Pallmer dağılımları ne kadar doğru tanımlamakta bu parçacık dizilimini? (Diğer dağılımlara Kolmogorov–Smirnov testi yapmak isteyen?) Son sorularsa en ilginci. Bu kez damlacıkların üstümden sıçramasını izlerken düşünüyorum ve seyre dalıyorum. Çarpan yüzeyden seken damlacıklar (bu durumda benim omzum) ne şekilde parçalanıyor ve nasıl bir yörünge takip ediyor, ne zaman sonra çiseleyerek yere doğru düşüyor ve ne kadarı buharlaşıverip ya da yan duvarda kümeleşen parçacıklara yapışıp etkisiz hale geliyor?

Ya bu kapta yoğunlaşan parçacıklara ne demeli? Nedir gerçekte onları bu şekilde dengede tutan? Nasıl bir etkileşimle öyle değişik şekiller alabilmekteler ve ne kadar büyümeleri gerekir tutundukları zeminden aşağıya kaymaya başlayıncaya kadar.

Bazıları Percy W. Bridgman’ın “Eğer ölçemiyorsak büyük ihtimalle ne demek istediğimizi bilmiyoruz” sözünü fazlasıyla dikkate alaraktan ya da Meinrat O. Andreae’nin bir konuşmasında alıntıladığı gibi “Gözlemleyerek öğrenmeyecek şey yoktur” sözünün büyüsüne fazlasıyla kendilerini kaptırdıklarından, yukarıdaki soruların bazılarının yanıtlarına ulaşmışlar gibi. Tabii bu bazıları dediklerim akışkanlar mekaniği ve yağış fiziği konularında ileri seviyede bilgisi olup dahası bu minik dünyalardaki hareketlilikleri çok yüksek hızlarda izleyebilecek araç-gerece sahip kişilerdir.

Böyle bir uğraşın sonucunda ortaya çıkanlar ise sadece bir su damlacığını analiz ederek yağmur damlalarının genel dağılımı hakkında bir görüye ulaşılabileceğini gösteriyor. (“Bilinen bir konu üstüne çalışarak, yeni bir olguyu keşfetme.” Bu alıntının nereden geldiğini çözemediyseniz sizi James Burke’nin “Evrenin değistiği gün” belgeselinin ilk bölümüne alalım.) Devam edersek, düşen yağmur parçacıklarının parçalanmaya başlamadan önce teorik olarak ulaşabilecekleri çapın en fazla 6-7 mm dolayında olabileceği (bazı istisnaları ile birlikte). En ilginci ise, her ne kadar Galileo zamanından beri bilinen ve yağış ile ilgili kaynaklarda damlaların belli bir hızın üstüne gidemeyeceği bilgisinin (en azından benim böyle bilişim) yerel olarak doğruluğunu yitirişi. Parçalanış esnasında anne damladan kopan parçacıkların tekrar dengeye ulaşıncaya kadar limit hızdan aşırı hızlarda hareket ediyor oluşu. Detaylarını merak edenler şu makaleyle devam edebilirler,  ya da şu bağlantıdan görüntülenmiş bir parçacığın dansını seyredebilirler.